Tarih Araştırmaları Kulübü Ortadoğu ve Kuzey Afrika Konuşmaları

Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasında meydana gelen sorunlara akademik düzlemde katkı sunmayı amaçlayan Üniversitemiz, Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği işbirliğiyle hazırladığı “Ortadoğu ve Kuzey Afrika Konuşmaları” başlıklı panel serisine başladı.

Tarih Araştırmaları Kulübü’nün özenli çalışmalarıyla hazırlanan panel programında ilk başlık “Ortadoğu’da Yeni Dengeler Arap Baharı ve Türkiye”ydi. Büşra Bulut moderatörlüğündeki panelde, Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Zekeriya Kurşun ve Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Vehbi Baysan konuşmacı olarak yer aldı.

Ortadoğu’da Türkiye Algısı

“Ortadoğu’yu gerçek manada gündemimize almalıyız.” diyerek sözlerine başlayan Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, bu konuda medyanın tavrını eleştirdi. Birçoğu uzman olmayan ama kendini Ortadoğu uzmanı addeden insanların medyada sürekli konuşmasını “sahte gündem” olarak tanımlayan Kurşun, gerçek gündemin ancak akademik düzlemde tartışılarak oluşturulabileceğini aktardı.

Ortadoğu coğrafyasıyla en yakın ilişkilerin kurulduğu dönemin Osmanlı dönemi olduğunu söyleyen Kurşun, Osmanlı’nın hâlâ bir imaj olarak bölgede var olduğunun unutulmaması gerektiğinin altını çizdi. Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasındaki Türkiye algısını, olumlu ve olumsuz örnekler üzerinden detaylandıran, Türkiye’nin bölgedeki varlığını değerlendiren Kurşun; Osmanlı’nın hilafet makamı olarak görülmesi sebebiyle 1920’lere kadar devam eden olumlu bakışın, 1920’lerde başlayan manda yönetiminin bölgenin genetik kültürünü dönüştürmeye başlamasıyla değiştiğini belirtti. Bu yıllarda Türkiye’nin bölgedeki imajının sarsıldığını söyleyen Kurşun, Arap milliyetçiliği, Bağdat Paktı gibi faktörlerin Türkiye’ye karşı olumsuz bakışı arttırdığını ifade etti. Bu bakışın, Türkiye’nin Arap-İsrail ilişkilerinde daima Arapların yanında yer alması nedeniyle özellikle 1967 sonrası lehine değiştiğini aktaran Kurşun; zikzaklarla devam eden sürecin “one munite” ile birlikte yeniden rayına girdiğini belirtti.

Türk dizilerinin Ortadoğu’da yaygınlaşmasına da değinen Kurşun, “Gönül isterdi ki Arapça kitapların Türkçeye çevrilmesi gibi Türkçeden de Arapçaya kitaplar çevrilsin. Yoksa dizi ihraç etmenin anlamı yok. Evet, diziler reklamımızı yapıyor, turizme katkı sunuyor ama gerçek bir imaj sağlamıyor hatta belki de olumsuz bir imaj veriyor.” diye konuştu.

Ortadoğu ile İlişkilerde Akademik Çalışmaların Önemi

2002 yılıyla başlayan siyasi istikrar, ekonomik gelişmeler ve Filistin sorunundaki tutum gibi faktörlerin Türkiye’nin imajının yükselmesine katkı sunduğunu belirten Kurşun, bu olumlu bakışın yönelimleri sürekli değişen bir coğrafyada aynı kalmayacağının altını çizdi. İmajı diri tutmak için önerilerini sıralayan Kurşun, “Türkiye siyasetini besleyen daha çok Ortadoğu uzmanı, burayla ilgili daha çok tez ve her hâlükârda Ortadoğu’yla iş yapabilecek daha çok iş adamı gerekiyor.” dedi. Bu altyapı kurulduğunda dışarıdan gelen bir etkiyle ilişki bozulsa bile sürekliliğinin sağlanacağını belirten Kurşun, İtalya ve ABD örneğini verdi. İtalya ve ABD’nin Libya ve Irak’ta yaşattıkları zulümlere karşı hâlâ oralarda olmalarının doğru zeminde inşa edilen ve vazgeçilemeyen ilişkilere bağlı olduğunu aktardı. Türkiye’nin olaylara duygusal açıdan baktığını söyleyen Kurşun, duygusal beslemenin yanında akademik çalışmaların önemini vurgulayarak sözlerini tamamladı.

Arap Baharı Ezberleri Bozdu

Tunus’ta yaşanan olayları hatırlatarak konuşmasına başlayan Yrd. Doç. Dr. Vehbi Baysan, olayların inanılmaz bir hızla gelişmesi ve Ortadoğu’da alışılmışın dışında olan liderin kendiliğinden gitmesinin coğrafyayla ilgilenen birçok insanı şaşırttığını dile getirdi. Baysan,  Tunus’ta başlayan -daha sonra Arap Baharı olarak adlandırılan- süreçte Mısır, Libya, Yemen, Bahreyn’in ayaklanmasıyla Ortadoğu’da akla gelmeyecek birçok şeyin yaşandığını vurguladı. Kadınların ön saflarda rejime karşı duruşları, itiraz etmenin yaygın olmadığı Libya’da halkın sokaklara taşınması bu “akla gelmeyecek” durumlar arasında gösterildi.

Arap Baharı’nın 4 aşamada gerçekleştiğini ifade eden Baysan, “İlk aşamada insanlar sokağa çıkıyor, taleplerini dile getiriyor, ikinci aşamada rejim halkı önce önemsemiyor ama sonra durumun ciddiyetini kavrayınca öldürmeye başlıyor, üçüncü aşamada ölümlerle sonuç alamayacağını görünce masaya oturmayı teklif ediyor ama artık oturacak bir masa kalmamış, son aşamada ise lider gidiyor. Suriye’de ise dış güçlerin müdahil olmasıyla iş kan gölüne dönüyor.”

Akademisyenler, Tarih Bölümü öğrencileri ve farklı üniversitelerden öğrencilerin ilgiyle takip ettiği panel, soru cevap bölümünün ardından sona erdi.