Bir Vaka Olarak Kadına Şiddet

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğrencilerinin düzenlediği seminerde kadına yönelik şiddet, psikolojik ve hukuksal açıdan bir vaka olarak ele alındı.

Üsküdar Yerleşkesinde “Bir Vaka Olarak Kadına Şiddet” adıyla gerçekleştirilen seminer, Psikoloji Bölümü öğrencileri Gökçenur Laloğlu ve Abdulmuttalip Yılmaz'ın sunumlarıyla başladı, ardından Doç. Dr. Itır Tarı Cömert ve Arş. Gör. Esra Gültekin bildiri sundu. 

Psikoloji Bölümü Öğr. Üyesi Doç. Dr. Itır Tarı Cömert, toplumun kadına yüklediği roller, kadının değişen statüsü, bu statü ile beraber toplumsal dinamiklerin de değişiyor olması, kadının annelik vasfının yanına “çalışan kadın” vasfının eklenmesi ve tüm bunların birbiri ile kurduğu ilişkiye bakıldığında kadına şiddetin altında tek bir neden olmadığını söyleyerek,  “Kadının çocuk büyütüyor, işte çalışıyor olması, yaşam stresi ve evdeki stres ile ayrı boğuşuyor olması, tüm bunlarla beraber hayat arkadaşından bazen beklediği yardımı göremiyor olması, aynı zamanda evliliğin kendi içindeki gerginliklerinin de buna yansıması ile çok tartışılan olgulardan olan kadına şiddet karşımıza çıkıyor.” ifadelerini kullandı.

“Kadınlar şiddeti anlatmaya korkuyor”

Kadına şiddetin önüne geçilebilmesi için en önemli şeyin toplumun bütün olarak bilinçlenmesi, önleme çalışmalarına katılması ve hukuksal olarak kadınların haklarını bilmesi olduğunun altını çizen Doç. Dr. Cömert, “Bunun yanında sosyal destek sistemlerinin iyi işlemesi de gerekiyor. Çünkü böyle bir durumda kadınlar şiddeti anlatmaya korkuyor. Yine korku nedeniyle çevresinde ona destek olabilecek çok az insan olabiliyor. Sosyal destek sistemlerine katkı sunmak, herkesin kendi görevini, hangi kurumdan yardım isteyeceğini biliyor olması bunu önlemede önemli etmenler olarak karşımıza çıkıyor.” diye konuştu.

Şiddet olaylarının ifade edilme biçimiyle ilgili de konuşan Cömert, “Kadına şiddetten çok ‘insana şiddet’ diyor olmak gerekli. Çünkü bu cinsiyet ayrımının dışında bir şey. Böyle bir durumda insan olmanın ve bir insan olarak yaşamanın onuru zedeleniyor. Kadına şiddetin hiç bir türlüsüne hiçbirimizin hayatında yer olmaması gerekiyor.” dedi.

“Hukuki düzenlemeler gerçekçi olmalı”

Dünya genelinde eğitim ve refah seviyesi yüksek birçok ülkede kadına şiddet oranının hayli yüksek olduğunu belirten Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi Esra Gültekin, “İstatistikler, kadına şiddetin her boyutunun her ülkede olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla bizim buna bir vaka, bir gerçeklik olarak yaklaşmamız lazım. Hukuki düzenlemeleri yaparken de ne çok idealist ne de gerçeklikten çok uzak bir şekilde yaklaşmak gerekir. Bu istatistikleri de göz önünde bulundurarak, gerçekçi hukuki düzenlemeler yapılması gerekir ki problem halledilebilsin.” şeklinde konuştu.

Gültekin, şu an hem ulusal hem de uluslararası düzeyde kadına şiddeti engelleyecek birçok çalışma yapıldığını, Türkiye’deki hukuki düzenlemelerin de uluslararası düzenlemelerle uyumlu bir şekilde devam ettiğini, ancak hukuki düzenlemelerin bu olayı ortadan kaldırmak için yeterli olmadığını dile getirdi.

“Kalıcı çözümler üretilmiyor”

Kadına şiddetin sadece modern çağda değil geçmişte de var olduğunu söyleyen Gültekin, “Milattan önceki 3000 yılına ait arkeolojik kazılarda kadın ve erkek kemiklerinin incelenmesi sırasında kadın kemiklerindeki kırık oranının yüzde 50 ile yüzde 70 oranında olduğu raporlanıyor. Şunu görüyoruz ki hem bugün modern dünyada bu bir vaka olarak devam ediyor, hem geçmişte tarihsel anlamda kadına şiddet mevcuttu. Dolayısıyla bunlara kalıcı çözümleri hala üretemediğimizi görüyoruz. Hukuk toplumu etkiler, toplum da hukuku. Toplumsal düzeydeki farkındalığın artmasıyla hukuki düzenlemelerin daha etkin, daha işlevsel olabileceğini inanıyorum.” diye açıklamada bulundu.